Şah & Sultan - İskender Pala - Kitap Yorumu







      Boğazımdaki düğümler çözüleli birkaç saat ancak oldu...Kitabın kapağını kapatalı ve rafıma koyalı iki gün oldu; ama içimin titremesi hala geçmedi. Hakkında yazacak cesareti ancak bulabildim ve hemen buraya geldim...

"Ez tebessüm ber-nemek kerdî erûn-ı rîş-râ
  Küştî ey sultân-ı meh-rûyân men-i dervîş-râ."
                                                            Selimî
"Gülüşünle yaralı gönlüme tad verdin de ey ay yüzlülerin şahı, ben dervişi öldürdün."


"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek,
Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etti felek,
Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzân,
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
                                               Selimî

"Gözbebeğim olan sevgiliye acaba şu felek nasıl bir büyü yaptı ki,sonunda gözlerimi ağladıkça ağlayan, gözyaşlarımı da kanlandıkça kanlanan bir hale çevirdi.
Aslanlar bile benim kahır ve öfkemin pençesi altında inim inim inlerken, eyvah ki şu felek beni bir ceylan gözlüye esir edip bıraktı."

"sevginin ne olduğunu yeniden sordum kendime ve güzelliğin gözünün kendini görmeye kapalı olduğunu anladım. Sevilen, bir sevenin aynasına sahip olmadığı zaman kendi güzelliğinin mükemmelliğini göremiyor ve bundan rahatsız oluyordu."

"İnsan sevgiye hükmeder; ama aşk insana hükmeder! Şah birincisine, Gülizar Begüm ise ikincisine duçar olmuştu anlaşılan. Kişinin gönülde kendisi olmak sevginin başlangıcı, sevgilide kendisi olmak ise sonu olmalıydı. Birincisi hamlık, ikincisi olgunluk ve pişmeydi çünkü. Kişi sevgiyle varlığını, ama aşk ile hakikatini tanıyordu. Çünkü aşk, kendisinden geçip sevgilideki gerçekliğe ulaşmanın adıydı. Eğer aşık kendi gerçekliğine sevgilide eriyerek ulaşabiliyorsa ayrılık veya kavuşma, ret veya kabul, karar veya irade, açılma veya kapanma ortadan kalkıyordu. Bu durumda sevgiliden başlayan yollar yine sevgiliye gidiyordu ki aşk dedikleri şeyde bu idi."

Onlarca satır var böyle altını çizdiğim, ilmek ilmek yüreğime yazdığım...
Kamber, Aka Hasan, Hüseyin Can, Hasan Can... Bana Yavuz Sultan Selim'i de, gönlü ahuya düşmüş Selimî'yi de; Şeyhlikten Şah olmuş, cihan hakimiyeti derdi ile gönül incisini er meydanında terk etmiş, Şah iken de hatalar eden Hataî olmuş Şah İsmail'i de; Ömer'i yakmış, Sultan ile Şah'ı viran eylemiş, kelamlarına ilham olmuş Taçlı'yı da, meydana aynı renk kanın birbirine karıştığı, aynı Allah Allah nidalarının iki farklı taraftan da duyulduğu Çaldıran Harbini de kendi gözlerinden anlattılar. Ben dinledim, onlar beni yaktı kelamları ile...
Ahh!...dedim. bin kere ahh! bin kere vahh!
hangi birine, kime nasıl yanayım?! Nasıl bir hal ki bu, nefesim düğüm düğüm oldu boğazımda, ne ağlayabiliyorum, ne konuşabiliyorum...

Katre-i Matem'i de çok sevmiştim; ama bu başka...

Kamber ile sevginin ne olduğunu tartıştım, onunla birlikte yeniden öğrendim, bildiklerimin kelimelere kavuşmuş halini dinledim; Aka Hasan ve Hüseyin Can ile Kerbela'ya gidip geldim, kardeşlik yaşadım, pişmanlık yaşadım, özlem yaşadım; Sultan ve Şah ile ince ince işledim sevdayı gönül deryama, Taçlı ile kahroldum, yoruldum, yandım, kavruldum...
Bilmem ki ben çok derinde yaşadım belki çok yaralıydı bu hikaye, çok kanadı elimde...

Neden bu zamana kadar bekledim ki okumak için?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçimdeki Müzik - Sharon M. Draper Kitap yorumu

Şampiyon - Marie Lu kitap yorumu (Efsane serisi)